25 Mayıs 2010 Salı

Kısa Kısa

Çarşamba'dan beri bu topraklara ne kadar istesem de zaman yokluğundan uğrayamadığımı ve yazacak çok şey biriktiğini farkettim. En azından tarihe bir not düşmek adına kısa kısa değinmek lazım bazı şeylere... Öncelikle;

Kupa Inter'e, İtalyan'lara özgü catenaccio'ya, bu güzel adama çok yakıştı. Finali erkek partisi yaparak ps3, alkol ve futbol eşliğinde dolu dolu yaşadık. Inter'in oyunu çoğu kişiye sıkıcı gelse de Mourinho'nun kafasındaki planın 1e 1 işlediğini söyleyebilirim. Yine hedef maçta hedeften sapmadı special one. Gelecek sezon dünya üzerinde hiç sevmediğim iki takımdan biri olan Real Madrid'in yolunu tutacak ve oradaki yıldızlara kendi sistemini oturtmaya çalışacaktır. Jose benim için öyle bir teknik direktör ki eğer giderse hiç sevmediğim Real Madrid'e bile seneye sempatiyle bakacağım muhtemelen... Çalıştırdığı takımlara 4-4-2 / 3-5-2 / 4-3-3 / 4-1-3-1-1 gibi sayılardan çok daha fazla şey katan adamın bir kaç istatistiğini paylaşayım;

Porto, Chelsea ve Inter'in başında çıktığı lig maçlarında hiç yenilgi almadı. Bu 3 takımla da lig şampiyonluğu yaşadı. Porto ve Inter ile Şampiyonlar Ligi kupasını kazandı. Porto ve Inter ile triple yaparak ligi, Şampiyonlar Ligi'ni ve federasyon kupasını aldı.

Böyle bir adama saygı duymamak, taktisyenliğine, başarılarına, sürekli bir kademe yükselmesine ve sadece ona yakışan egosuna gıpta etmemeye imkan yok. Tek bir isteğim var. Eğer Real Madrid'e giderse teneke bağlayıp gönderdikleri Sneijder'i takıma yüksek meblağlar ödeyip alması. Bana da en azından götümle gülebileceğim bir olay çıkar. Yoksa Jose Mourinho'lu Real Madrid karşısında makina gibi işleyen takım Real Madrid çok zorlanacaktır...

Son bir not da hiç sevmediğim ve yaptıklarını takdir etmediğim Michael Platini'ye gelsin; şu ne kadar güzel bir görüntüdür. Kupayı tribünde kaldırmak, o kadar taraftarın tezahüratları arasında merdivenleri çıkmak, tebrikleri almak. Tek takdir ettiğim konusu bu oldu Platini'nin. Onun dışında başkanlığı benim için koca bir fiyaskodur...

2.ci konu olarak 16 yaşından beri izlediğim Lost'un sona ermesini yazalım. Şimdi eyy JJ Abrams 6 senenin son 3 senesi bi kere işkenceydi. İnsanlar ulen 3 sene izledik, bari ne bu kara duman, sayılar ne ayak, dharma da neyin nesi sorularının cevabını öğrenmek için izledi. Her sezon sonu bir çok cevap verecekken her sezonu geçtim her biten bölüm yeni sorular getirdi. Dedik tamam vardır bir bildikleri, bağlarlar bir yere. Sonlara doğru bindik bir alamate gidiyoruz kıyamete temalı bölümlerden sonra ümidi kesmiştim. Yine de eğer bunu sabit bir yere bağlayabilirlerse insanlık tarihinin en iyi dizisini izlemiş olurum ümidini taşıyordum. Onu da başaramadılar. Tüm dinlerin olduğu bir binada toplanıp hadi bakalım hepimiz aynı yolun yolcusuyuz, gelin canlar birlik olalım şeklinde saçma bir sonla 6 yıllık dizi sona erdi. Fringe'e başlamayı düşünüyordum Lost'un bitimiyle ama bu saatten sonra büyük ihtimalle Abrams imzası taşıyan hiç bir yapımı izlemem. Mad Men, Chuck, Californication ve Giant Killing ile Death Note başta olmak üzere izlenecek bir ton anime var. 2009-2010 yapımı filmlerin de yavaş yavaş blu-ray'lerinin düşmesi cabası...
Diziden konu açılmışken bir kaç kelam da How I Met Your Mother'la ilgili edelim. Sayın yapımcılar tamam Barney'nin teorilerine, kurallarına, Ted'in zevzekliklerine, Lilly ve Marshall'ın aşkına, Robin'in güzelliğine hastayız da dizinin adına sadık kalın be biraz. 5. sezon an itibariyle bitti. Bizim anneyle ilgili tek gördüğümüz şey sol topuğu. Ayıp yahu. Ne kadar isyan etsem de herşeye rağmen 5. sezon finali tam How I Met Your Mother'a yakışan kalitede bir final oldu.

Bölümle ilgili önemli nokta ise Barney Stinson'ın Türkiye'den henüz bir kadınla yatamamış olması oldu. Yüzlerde bir tebessümle bu diziyi de noktaladık.

Futboldaki ana gündem CL finalinden sonra Dünya Kupası'na dönerken baskette sezonun finaline yaklaşıyoruz ve ben mevcut durumdan hiç mutlu değilim. Desteklediğim iki takım olan Orlando Magic ve Phoenix Suns yokları oynuyorlar konferans finalinde. Muhtemelen geçen senenin finalini deja-vu modunda tekrar izleyeceğiz. Yılların kapışması; Boston Celtics-Los Angeles Lakers...

Son olarak da bir albüm detayına inelim. Feridün Düzağaç 7. albümüyle 1,5 ay önce piyasaya döndü. Albüm adı " FD 7" Bir futbol tutkununa CR7 tarzı bir hava yaratsa da 7. albümü olması sebebiyle tebessümle baktığım bir albüm adı olmuş. Şarkıları için söyleyebileceğim şey her zamanki gibi zekice kelime oyunları barındırdığı, sözlerin çok iyi olduğu, müziklerin her albümde 1 kademe daha atladığıdır. Benim albümdeki favorim "Hayat Neden Şekil Yapıyor" isimli şarkısı oldu. Leon'un çiçeğini sevdiği gibi sevebilir miyim seni..?

Kısa kısa dedik epey oldu, şimdilik bu kadar yeter sanıyorum. İyi ki varsın lan blogspot. Şimdi tez zamanda tez yazmaya geri dönmeliyim. Saygılar efem...

2 yorum:

Sabotaj dedi ki...

Kısa kısa dedin seninki damlaya damlaya göl olur misali olmuş.. : ))

Smyrna dedi ki...

çok dolmuşum tolga :)