12 Mart 2010 Cuma

Tv'de Hafta Sonu

12 Mart Cuma
20:00 Gaziantep-Trabzonspor / Lig TV
21:30 Schalke 04-Stuttgart / TRT 3
21:45 Catania-Inter / NTV Spor
21:45 Twente-Den Haag / Futbol Smart

13 Mart Cumartesi
09:00 Nagoya-Kawasaki / Eurosport 2
13:30 Boluspor-Altay / D Spor
14:45 Tottenham-Blackburn / Spormax
16:00 M'Gladbach-Wolfsburg / TRT 3
17:00 Middlesbrough-Newcastle / Futbol Smart
17:00 Chelsea-West Ham / Spormax
19:00 Gençlerbirliği-Fenerbahçe / Lig TV
19:30 Hull City-Arsenal / Spormax
22:00 Lyon-Saint Etienne / Kanal A
23:00 Sevilla-Deportivo / NTV Spor

14 Mart Pazar
13:00 Rubin Kazan-Lokomotiv Moskova / Sporx TV
13:30 Rizespor-Ç.Dardanelspor / D Spor
15:00 Bursaspor-Manisaspor / Lig TV
15:30 M.United-Fulham / Spormax
16:00 Hoffenheim-Bremen / TRT 3
17:30 Ajax-PSV / Futbol Smart
18:00 Lille-Grenoble / Kanal A
18:00 Sunderland-M.City / Spormax
18:30 Leverkusen-Hamburg / TRT 3
19:00 Galatasaray-Ankaragücü / Lig TV
20:00 Nacional-Benfica / Futbol Smart
20:00 Barcelona-Valencia / NTV Spor
21:45 Milan-Chievo / NTV Spor
22:00 Valladolid-Real Madrid / NTV
22:00 Toulouse-Marseille / Kanal A
22:00 Santos-Palmeiras / Spormax

15 Mart Pazartesi
20:00 Samsunspor-Bucaspor / D Spor
20:00 Denizlispor-Beşiktaş / Lig TV
22:00 Liverpool-Portsmouth / Spormax
22:00 Atletico Madrid-Osasuna

Bursaspor'un da potada olması sebebiyle maçlar sanırım Pazartesi'ye de kaymaya başladı. Oldukça zor bir deplasman. Orada olup takımı desteklemek isterdim ancak hem biletlerin 100 lira oluşu, hem de son günlerde hiç hesapta olmayan harcamalar sebebiyle maddi sıkıntı İzmir dışından çıkamamama sebep olacak. Maçın ilk yarısını izledikten sonra, ikinci yarıyı izleyemeden halı sahaya gideceğim. Umarım galip gelebiliriz. Galip gelelim ki şu son 3 maçtaki 9 puanın anlamı olsun...

11 Mart 2010 Perşembe

Rezalet

Şu derbiye 5 maç ceza verip, Diyarbakır'da olan olayları 3 maçla geçiştirmek büyük skandaldır. Diyarbakır'a ödüldür. Keşke daha çok atsaydınız, sahadan çıkamasalardı demektir. Uzun zamandır bu kadar sinir olduğumu hatırlamıyorum. Şu kararı alanlar; bela okuyacağım ama deymezsiniz, Allah'ınızdan bulun... Ha pardon bir de kötü ve çirkin tezahürattan dolayı 40000 lira ceza verilmiş. Blogger'lar aramızda para toplayıp yurdumuzun batıya açılan penceresinin cezasını ödeyelim. 3 maçlık ceza Beşiktaş maçıyla son buluyor, umarım o maçta adam gibi tepkimizi koyabiliriz bunlara...

10 Mart 2010 Çarşamba

Beşiktaş - İBB

Takım olarak Kayseri'deki güzel oyunumuza devam ettiğimiz bi maç oldu. Ligin boyu kısaldıkça son 2 haftadır güzel bi koşuya başladık. Bunun anlam kazanması ve depara dönüşmesi için önümüzdeki kritik Denizli deplasmanından da 3 puanla dönmek gerekiyor. Kayserispor maçındakine benzer bir 11'le maça başladık. 8 kişi defansta 3 kişide ofansta görevli gibi gözüküyordu maçın başında. Futbolda sayıların önemli olmadığını kanıtlarcasına 2 maç oynadık. Herkes koştu, herkes mücadele etti, birbirinin açığını kapattı. İBB yine Kayserispor'la birlikte neden ligin en antipatik en kişiliksiz takımı olduğunu kanıtlarcasına bir ilk yarı çıkardı. Yattılar, kalkmadılar. Faul yaptılar, kart almadılar. Oyunun kırılma noktası ise 24. dakikada oyuna orta sahada başlayan İbrahim Toraman'ın sağ beke geçip, sağ bekte başlayan Ekrem'in sol açığa geçmesi oldu. Tıkanan oyun kanat bindirmeleriyle, 2ye 1lerle açıldı. Gol de böyle bir pozisyonda geldi. Deli ileri çıktı şut çekti savunmadan döndü, Bobo'nun önüne düştü. Bobo da bu sene takımın çektiği gol kısırlığına inat Fenerbahçe maçında attığı golün bir benzerini Hasagic'in koruduğu kaleye bırakıp hem ikinci yarıya önde girmemizi sağladı hem de İBB'nin yere yatma hastalığını engellemiş oldu. İkinci yarıya kontrollü oyunla, top yaparak başladık. Sabırlı paslarla boşluk kovaladık. Ferrari'nin ileri şişirdiği topta Holosko topu önünde bulunca çok net bir vuruşla maçı 2-0'a getirdi ve maç bizim için orada bitti. Resmen kontağı kapatıp Denizlispor maçını düşünmeye başladık. Bu sırada verdiğimiz bir pozisyon var ki yiğidi öldür hakkını ver demişler, Rüştü bizi ipten aldı. Ernst'in yokluğunda Necip Uysal bağıra bağıra geldiğini belli eden bir oyun sergiledi. Bobo yine golünü attı, Tello geçen hafta Kayseri'deki performansını devam ettirdi, Holosko sakatlıktan çıktıktan sonra ilk kez bu kadar verimliydi. Fink, Sivok, Ferrari'yi zaten belirtmeye gerek yok bildiğiniz gibiydi.

Günün özel adamına ayrı bir parantez açmak lazım. Kaptan İbrahim Üzülmez 36'sını devirdiği maçta yine koştu didindi, formadan çekti, kendini yere bıraktı, ileri çıktı, orta yaptı, şut çekti. Yine sahanın en çok mücadele eden ismiydi. Başından kaç tane teknik direktör, mevkisinden kaç tane futbolcu geçti ben unuttum. Helal olsun... Aynı tempoyla ligin son sıralarından kurtulma mücadelesi veren ve yaralı kaplan modunda olan Denizlispor'dan 3 puanı da alalım önümüzü daha bi net görelim. Son olarak;

Yere yatsanaaaaa, yere yatsanaaaaaaa
Abdullah Avcı yere yatsanaaaaaaaaaaa

Madrid '10

Daha önce şurada Şampiyonlar Ligi Finali'nin logosunu paylaşmıştım. Bu da finalde oynanacak olan top. Özelliği; Adidas'ın 10. Şampiyonlar Ligi Finali topu olması ve daha önceki 10 yılın finallerinin olduğu şehirlerin motif olarak topa işlenmesi. Yine çok güzel bir top olmuş...

9 Mart 2010 Salı

Fabian Ernst ole ole ole...

Elinde ince belli çayıyla bizden biri. Fotoğraf geçen sene Denizli'deki şampiyonluk maçı öncesinden...

Schalke'de oynarken bir madene yapılan ziyarette takım arkadaşı Gerald Asamoah ile...

Şampiyonluk kutlamalarında reveransı...

Kartal Yuvası ürünleriyle katalog çekiminden...

ve son olarak Zaman Gazetesi yılın futbolcusu ödülünden sonraki pozu. Jason Statham kurban olsun sana...

Tarantino Sorunsalı

Efenim kült diye adledilen filmleri temizleme çalışmalarım devam ediyor. Bu çerçevede Reservoir Dogs'u da izleyip bitirmiş bulunuyorum. Benim sorunum Tarantino denilen adamla. Sevemedim şu adamın yönettiği, yazdığı, oynadığı filmleri. Bazı sinemaseverler ilah gibi bakıyor adama, ulen benim kaçırdığım birşey mi var diye her seferinde son bir şans deyip izliyorum, yine olmuyor yine olmuyor.

  • Kill Bill serisi
  • Pulp Fiction
  • Reservoir Dogs
  • Sin City

Şunların hiç biri de benim için "aaa müthiş filmdi, iyi ki de izlemişim" kategorisine girmedi. Genel geçerin dışında bir film zevkim var sanırım. Yiğidi öldürüp hakkını teslim etmek lazım. Inglorious Basterds ise tek kelimeyle harikaydı. Belki de filmi harika yapan Brad Pitt, Christoph Waltz ve Diane Kruger gibi isimlerdi bilemeyeceğim... Sonuç olarak kanım ısınmadı bir türlü Tarantino'ya. Inglorious Basterds tarzında sevebileceğim filmler yapması dileğiyle...

Kabus

Dünkü Eskişehirspor kıyağından sonra bu maçı kazanmak farz oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyespor lige çıktığından beri tek kelimeyle kabusumuz oldu. Toplamda 5 maç yapıldı. Karşılıklı 1'er galibiyet ve 3 beraberlik var. 5 gol attı her iki takım da. İnönü'de daha önce iki kez karşılaşıldı. Bu maçların ilkinde 0-0'lık beraberlik çıktı. İkinci maç, geçen sene de 2-1'lik galibiyetimiz vardı. Hafızam beni yanıltmıyorsa "yere yatsana, yere yatsana, Abdullah Avcı yere yatsana" tezahüratlarının söylendiği maç... Çok ama çok önemli bir maç bizim açımızdan. Çıkmadık candan ümit kesilmez derler ya bizimki de o hesap. Yarın galip gelirsek ligin Los Galacticos'u adledilen Galatasaray'la puan farkını 2'ye düşürüp sezon başından beri yere göğe konulamayan Fenerbahçe ile puanları eşitlemiş olacağız. Tek korkum Mustafa Denizli'nin sakat olan Ernst'in yerinde 354564 haftadır ilk 18'e bile almadığı Uğur'u çıkarıp ilk 11'e koymasıdır. Serdar Özkan sürprizi, Ekrem Dağ'dan sol açık yaratma fantezisi devam edebilir. Allah'ten İbrahim Kaş kart cezalısı, yoksa o da oynardı. Bobo'nun sakatlık durumu çok kritik. Umarım oynayabilir.

Saldırsanaaa, saldırsanaaaa, saldırsanaaa karaakartaaaaaall
Bizim için kupaları kaldırsanaa karakartaaaaalll...

7 Mart 2010 Pazar

Spartacus: Blood and Sand

Dizi başladığı ilk günden beri fragmanıyla olsun, konusuyla olsun, oyuncularıyla olsun ilgimi çekiyordu. Ancak takip ettiğim dizilerin sayısını ben bile unutunca yeni bir diziye başlamamaya karar vermiştim. Hafta sonu yapacak birşey bulamayınca 7 bölümünü de bir çırpıda indirip izledim. Dün 4 bölüm, bugün 3 bölüm... Dizinin konusundan kısaca bahsetmek gerekirse Romalı bir komutan tarafından karısı elinden alınan Trakyalının kölelikten, gladyatörlüğe çıkışını anlatıyor diyebilirim. Dizi olarak The Rome ve True Blood, film olarak 300 karışımı birşey olmuş. Destansı hikayeler, bol kan ve bol seks var. The Rome'u izleyenler için bu dizideki sahneler önemli olmayacaktır. The Rome kan ve seks teması konusunda sapıtmıştı. Dizide kan kullanımı ilk başlarda gülünç derecede yapay geliyordu ancak bölümler ilerledikçe bunun kendi insiyatiflerinde olduğunu ve kanı bilinçli olarak bu şekilde kullandıklarını anladım. Aslında dizi hiç sıkılmadan, sadece Viva Bianca, Lucy Lawless ve Erin Cummings için bile izlenebilir. Son olarak Rome'u seven bunu da sever diyorum ve tavsiye ediyorum... İyi seyirler...