25 Eylül 2010 Cumartesi

10-11 | Beşiktaş - Antalyaspor

Hâla stresten ellerim titriyor. Uzun zamandır bu kadar garip bir maç izlememiştim herhalde. Aynı zamanda bu kadar anti futbol modunda sahaya çıkan takım da... Maç öncesi Hakan Arıkan'ı kalede görünce hayatın anlamını sorguladım Schuster sayesinde. Tamam, rotasyon bir teknik direktör tarzıdır. Kimi Schuster gibi her hafta farklı 11 kullanır, kimi Lucescu gibi ideal 11'i bulur ve takımla oynamaz. Ama dünyanın hiç bir takımında kalede rotasyon yapıldığını görmemiştim ben bu yaşıma kadar. Daha göreceğimiz çok şey var demek ki.

Guti'nin kısa sürede bu kadar takımın bel kemiği haline geldiğini gördük. Allah başka sakatlık vermesin. Orta göbekte şu ana kadar hep defansif öncelikli görevlerde kullanılan üçlü Necip, Ernst, Aurelio ile başlayıp bi kanada Quaresma, bi kanada Tabata, ileride de Bobo'yu kullanarak başladık. İlk yarının ikinci kısmında Tabata forvet arkasına geldi Quaresma Bobo'nun yanına geçti 4-3-1-2 gibi bir hal aldık. Antalyaspor'un sanıyorum ilk yarıdaki tek şutu 30. dakikada geldi. Oyunu domine eden kısımdık ancak efektif olamadık. Bu kadar rahat hücum etmemizin bir sebebi Djehoua'nın 3. dakikadaki sakatlığı olabilir. İlk yarı sinir harbi şeklinde 0-0 tamamlandı.

İkinci yarıda değişiklik yoktu. Quaresma biraz daha hareketli, Bobo daha yardımcı, Tabata daha yaratıcı, Ernst bi kademe daha önde olunca Antalyaspor iyice yarı sahasına hapsoldu. Guti'ye nazire yaparcasına mükemmel bir pas veren Ernst, Bobo'yu topla buluşturdu. Bobo da ayağının dışıyla golü yaparak takımı rahatlattı. Golden sonra bi 10 dakika inanılmaz goller kaçtı. Ve kaçınılmaz son... Beşiktaş forması giydiğinden beri şahsen bana hiç bir zaman güven vermeyen ve daha geçen hafta derbi maçta takımın pimini çeken Hakan Arıkan yine akıl almaz bi hatayla ileri çıkmaya bile mecali olmayan Antalyaspor'a golü resmen hediye etti. Hem kendini, hem takımı yaktı. Hem de atamayana atarlar kuralını bir kez daha devreye soktu. 1-1'den sonra yine oyunu çirkinleştiren, ağırdan alan, sert faullerle durduran bir Antalyaspor vardı. Maç tekrar sinir harbine döndü ve yine sahneye Guti'leşen Ernst çıktı. 90+1'de harika bi arapasıyla yine Bobo'yu buluşturdu. Bobo da 90+1'de Hakan'ı adeta ipten aldı. Şu maçta iki takımın oyununa bakarak söylüyorum; puan kaybetseydik inanılmaz üzülecektim. Bi şekilde eğrisi doğrusuna denk geldi. Ernst-Bobo ortak yapımı 2 golle 3 puanı zor da olsa aldık.

Şimdi sırada Rapid Wien maçı var. Grupta 3. ve 4. maçlar Porto'yla. O maçlara 6 puanla çıkmak yararımıza olacaktır. Yenemezsek de yenilmememiz gereken bir karşılaşma. Umarım kalede Cenk'i görürüz. Son bi not da Bobo'ya; Bobo, Beşiktaş forması giymeye başladığından beri Antalyaspor'la yaptığımız 10. resmi karşılaşma. Bobo'nun Antalyaspor'a attığı gol sayısı 11. Helal olsun sana...

24 Eylül 2010 Cuma

Kazım Kanat

2 yıl geçmiş üzerinden. Özledik be Kazım abi. O acı haberi aldığımız an daha dün gibi. Aramızda olsaydın da kendi doğrularınla bize canından çok sevdiğin Beşiktaş'ını yorumlasaydın.. Ruhun şad olsun.

22 Eylül 2010 Çarşamba

2K11 #3



Derrick Rose ustanın eline sağlık, pek bi lezzetli gözüküyor :) Daha önceki 2K11 yazımda da yazdığım gibi "The Flu Game" Majesteleri görevlerinin en vurucusu olacak gibi gözüküyor. Az kaldı...

21 Eylül 2010 Salı

1-1 mi Olmuş?


Saraçoğlu'nda penaltı mı kaçmış? Kaçmamış mı? Aman Allah'ım ben böyle maç görmedim...

Askerlik vol. 2

Cuma günkü tecili kaldırma olayından sonra dün de can dostum güzel insan Samuray ile hastaneye yol alıp o efsaneleşen muayene aksiyonuna tanık olduk. Önce boy, kilo ölçümü. Daha sonra bi odada 3 doktor, 3 asker olmayı bekleyen eleman.

Komut; üstlerinizi çıkarın
İçses; aha şimdi şortu da indirin diyecek
Komut; faça, ameliyat, dövme gibi izleri olan var mı?
Ben; Var bende iki tane.
Komut; tamam. şimdi de ayakkabılarınızı çıkartın.
Tekrar komut; tamam giyebilirsiniz. hiç biriniz düz taban değilsiniz.
İçses; bitti lan galiba
Teşhis; kilo fazlalığı ve sağ kolda tatuaj
İçses; tatuaj ne lan hahaha
Komut; tecili kaldırdığınız şubeye gidip bunları veriyorsunuz ve sınav tarihinizi beklemeye başlıyorsunuz. çıkabilirsiniz.
İçses; 10 dakika sürmedi, ne güzel.
Ben; kolay gelsin kom'tanım...

Episode 2'de başarıyla tamamlandı. Şubeye gidilip evraklar teslim edildi. Şimdi Kasım ayı içerisinde gidip o meşhur "sarı zarf" alınacak. Adım adım askerliğe yaklaşırken F5 tuşu tek tip askerlik haberlerinden dolayı aşınacak herhalde. Ya kısa dönemin son tertibi olacağız 337'ler olarak, ya da tek tip askerliğin ilk kobayları. Allah hayırlısı neyse onu nasip etsin. Beklemekten başka çare yok şu an için...

20 Eylül 2010 Pazartesi

10-11 | Fenerbahçe - Beşiktaş

Maç yazısı yazmak için geç kaldığım günlerde ya da sıcağı sıcağına yazamadığım günlerde yazmaktan soğuyorum. O yüzden genel bir değerlendirme, eksiler artılar hakkında bi yazı yazayım dedim. Öncelikle bu skorun genel kanı her ne kadar Beşiktaş favori görüşü hakim olsa da oldukça yeterli olduğunu düşünüyorum. Bi derbide deplasmanda alınan beraberlik her ne olursa olsun iyidir. Maçtan önce rotasyondan dolayı değil de defansı öne kurmasından çekindiğimden hep "aman Schuster" diyordum. Egolarının mantığının önüne geçmesine izin vermedi ve takım savunması yapılması gerektiği gibi yapıldı. Defans hattı orta sahaya kadar çıkmadı. Bu güzel birşey. Ancak bu sefer de rotasyon bel büktü. Sezon başından beri nazar deymesin Cenk harika maçlar çıkarmışken şahsen bu tip maçların mimli adamı Hakan Arıkan'ın forma giymesini çok yadırgadım. Aurelio-Necip tercihi ne kadar mantıklıysa İsmail-İbrahim Üzülmez tercihi de bi o kadar yanlıştı bana göre. Gerçi İsmail oyunuyla maç öncesi kafamdaki soru işaretlerini sildi ancak bunun deneme yanılma maçı deplasmandaki bi derbi olmamalıydı.

Maç sanki 3 devre halinde oynandı. Maçın başında biz. 25-45 arası Fenerbahçe, ikinci yarı tekrar biz maça hakim taraftık. Zaten maç sonu gelen istatistiklere baktığımızda; olumlu pas, topla oynama gibi yüzdelerde hep önde olduğumuz görülüyor. Önce Ekrem'in dağa sonra Hakan'ın sakatlığı Schuster'in de ikinci yarıda yapacağı değişikliklerle maçın seyrini değiştirme ihtimalini ortadan kaldırdı. Değişiklik yapması gereken dakikada da yapılması gereken değişikliği yapıp oyunu değiştirdi. İkinci yarı başında Emre-Özer ortalarında da Alex değişikliği açıkçası işimizi kolaylaştırdı. Fenerbahçe kapandı, Beşiktaş yüklendi. Bu dakikalarda Stoch yerine Gökhan Ünal'ın tercih edilmesi de oldukça garipti. Sonuç olarak bas bas bağırarak geliyorum diyen gol penaltıyla olsa da geldi. Kaypak Bilica geçen sene olduğu gibi yine bi işler karıştırmaya çalıştı ancak hakem izin vermedi. Guti de bu önemli derbide golünü atarak beraberliği getirdi. Fenerbahçe öyle bi haldeydi ki maç 10 dakika daha oynansa çok rahat 2. golü bulup galip gelebilirdik. Ama yazının başında da dediğim gibi rakip ne durumda olsun bu bi derbi maçıdır ve derbilerde deplasmanda alınan her puan değerlidir. Son olarak Saraçoğlu'nda İnönü atmosferi yaşatan 2500 kartal yüreğe teşekkürler, boğazlarına sağlık. Beşiktaş taraftarıyla güzel...